Zaman hızla akar ve insan o gün içerisinde birçok şeye yetişmeye çalışır. Bazen bir otobüse bazen işe bezende hiç bilmediğimiz şeye… Ancak sürekli ve yaşıyorsak bir şeylere yetişme telaşı içerisinde koşturup dururken, zaman nehri hızla akıp gidiyor.
Bir ara dinlenmek için başımızı kaldırdığımızda bir bakmışız kendimiz artık kendimizde değil. Bizi bırakıp uzaklara gitmiş. İçimizde bir eksiklik hissederiz. Bu bazen bir sıkıntı bazen bir eksiklik hissiyatı. Ama en çokta bir parçanın kayboluşu…
Anlayamayız nedir, ne diye? Cevabı uzaklarda ararız. Oysa yanı başında eksik olan kendin hiç aklına gelmez. Zannederiz ki kendin hep kendindesindir.
Öğretiler Neden Var Oldu?
İnsan her daim kendisinde değildir. Bunun için yüzyıllar önce ve belki de binlerce yıl önce birçok öğreti ortaya çıktı. ZEN, Mevlâna, TAO, Sufi Öğretileri derken liste uzayıp gider. Her biri aslında tek bir şeyi arıyordu. Kendini.
Kendini aramak kulağa çok anlamsız mı geldi? Oysa insanların çoğu kendini tanımadan, asıl kendisiyle tanışmadan hayata gözlerini yumuyor. Evet! Günün birinde o gün gelecek ve her birimiz başka boyutta taşınacağız. Çoğu insan gibi kendini tanımadan, asıl birlikte yaşadığınız ve vakit geçirdiğini kendini bilmeden taşınacağız.
Kişisel Gelişim Dünyası
İnsanlar kendini ararken zaman zaman kişisel gelişime baktı. Ancak sadece baktı. Kişisel gelişim, ezber ve kendini yenilemeyen kişisel gerileme olarak kala kaldı zaman zaman. Oysa kişisel gelişimi dar bir kalıp içerisinde ezber bilgiler ile aktarılması mümkün değildi.
Tıpkı kendimize yabancılaştığımız gibi kendimizi arama araçlarından biri olan kişisel gelişimi de kendimizi bulmak için değil. Kendimizden uzaklaşmak için kullanmaya başladık.
Bu tarihin her aşamasında böyle miydi?
Mahakasyapa Buda Karşısında
Bir gün Buda bir ağacın altında oturmuş elindeki çiçeğe öyle dalgın dalgın bakıyordu. Buda’ yı dinlemeye gelen yüzlerce insan saatler geçmesine rağmen Buda’ nın hiç konuşmamasına şaşırmışlardı. Ama büyük bir sessizlik içerisinde beklemeye devam ediyorlardı, aradan saatler geçti ve hala bekliyorlardı.
Nitekim aradan geçen 3 saat sonra, kalabalığın en arkasından bir ses yükseldi. Bir Kahkaha sesi, herkes şok olmuştu. “Bu saygısız kim ki Buda karşısında kahkaha atıyor”. Diye söylenerek baktılar.
Buda Kahkahayı Anladı
Buda nihayet başını kaldırıp hafif gülümsedi ve bu kahkahayı atan Mahakasyapa’ yı ilk usta olarak seçti. Ancak insanlar Buda karşısında kahkaha atan bu saygısız adamı affetmedi. Buda onu usta olarak seçmişte olsa insanlar onu usta olarak görmedi ve kabul etmedi.
Çünkü oradaki tüm kalabalık oturmuş saatlerce Buda ne söyleyecek diye kendilerinden uzakta iken Mahakasyapa ise o kahkahası ile oradaki kalabalığı kendine çekmişti. İnsanlar Buda da değil kendisinde idi. Kendi merkezinde idi. Buda neden konuşmuyor sorusu, bu saygısızda kim, bak nasıl gülüyor sorusuna dönüştü. Böylece insanlar bu şok karşısında kalabalığın hipnozundan kurtuldu. Ancak o kalabalığı o hipnozdan uyandırdığı için günümüze kadar ilk usta Mahakasyapa affedilmedi.
Hayat Bizi Kendimize Getirenleri Affetmez
Şu anımızda öyle değil mi? Kendi merkezimize getirecek her şeyden ya kaçıyor ya da önem vermiyor, versekte değiştirmiyor muyuz? Onu kendi merkezimizden uzaklaşmak için kullanmıyor muyuz?
Hayır mı?
- O zaman bir gününe bak kendin için ne yaptın?
- Kendi kendini en son ne zaman dinledin?
- Kendi iç sesini en son ne zaman duydun?
- Gerçekten kendi kendine en son ne zaman vakit ayırdın?
Zaman mı yok. İşte kasıt zaten bu değil mi?
İnsan en çok kendine yabancılaşır. Kendine kendini getirenleri ve o kendi uzaklığındaki zaman hipnozundan kurtaran kişileri de affetmez. Çünkü o kendi uzaklığında yalan dünya arasında yaşadığı bir yaşamı vardı. Yalan bazen gerçeklerden daha çok talep bulabiliyor.
Sadece kendine yabancılaşanların olduğu bir zamanda, sende uyan ve uyandır. Sadece Kendini Geliştir. Gün gelecek, her şey önüne serilecek.
Kısacası; SADECE YAP
Bunu paylaş:
Ucretsizegitimal sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.