Bu yazıyı video olarak izleyebilirsiniz. İzlemek için TIKLAYIN.

1944 yılının Temmuz ayında, William James Sidis’in ev sahibi onu Boston’daki küçük pansiyon odasında baygın halde buldu. Beyin kanaması geçirmişti ve hayatının son anlarını yaşıyordu. William belki de tarihin en zeki insanıydı; IQ’su 250 ile 300 arasında olduğu tahmin ediliyordu. Karşılaştırmak gerekirse, Einstein’ın IQ’su 200 civarındaydı. Ancak bu üstün zekaya sahip adam, hayatını dünyayı değiştiren bir dahi olarak değil, adı unutulmuş bir trajedi olarak sonlandırdı.

William’ın hayatı, sıradan bir dahi hikayesinden çok daha fazlasıydı. Onun ebeveynleri, zekasını geliştirmek için olağanüstü yöntemler kullandı ve onu adeta bir bilimsel deney olarak büyüttüler. Ama bu yoğun eğitim, çocukluk masumiyetini ve gençlik hayallerini yok etmiş olabilir miydi? Peki, William’ın dehası ona gerçekten mutluluk getirdi mi, yoksa zeka bazen bir lanet mi?

William James Sidis, 1898 yılında, New York City’de, 1 Nisan’da dünyaya geldi. Şaka Günü’nde doğmuş olması kaderin garip bir cilvesi gibiydi, çünkü onun hayatı da bir anlamda büyük bir ironiye dönüşecekti. 

Sidis’ in ebeveynleri, O zamanlar Rus imparatorluğunun bir parçası olan ukrayna’daki şiddetli yahudi karşıtı saldırıların artması sonucu ebeveyenlerini vaat edilen topraklara sürükledi. Boris, sarah’ ya ingilizce dersi verdiğinde tanıştılar. William’ in Babası olan Boris ünlü bir psikologdu ve annesi Sarah Sidis ise dönemin nadir kadın doktorlarından biriydi. Babası Boris oğlunun şekillenmesine yardımcı olmak için bazı psikolojik ilkeleri kullandı. William’ ın ebeveynleri onun olağanüstü zekasını ona atfmediler. Onun zekasını el geçirdiler. Williamın ailesi ona bebek gibi değilde yetişkin gibi davrandılar. Hatta William birkaç aylıkken ailesi önüne yiyecek ve bir kaşık koydular. William’ ın gözlem yapmasına izin verdiler ve kendileri yemeklerini yerken bebeğin izlemesini sağladılar. Böylece sadece gözlem yaparak bebek William kendi kendine beslenmeyi öğrendi. Annesi şöyle diyordu; Mutluluktan çığlık attık. Ama bu çığlık William’ ın zihnini ele geçirme planının sadece birinci aşamasıydı. Çünkü William’ ın nasıl öğrendiğini çözmüşlerdi. Buna doğal akıl yürütme yöntemi adını verdiler ve ebeveynleri ona ezber yoluyla hecelemeyi öğretmek yerine altta yatan kalıplara ve yapılara odaklanarak hecelemeyi öğrettiler. 

Örneğin: Harf blokları kullanılarak BAT kelimesini öğrendiyse harfleri değiştirerek kelimeleri de değiştirebileceğini öğrendi. Yani A harfi yerine e harfi konduğunda farklı bir anlamlara sahip yeni kelimeler oluşturabileceğini anlamasını sağladılar. 

Bu yöntem sayesinde William henüz altı aylıkken alfabeyi öğrenmişti, 18 aylıkken New York Times gazetesini okuyabiliyordu. Sekiz yaşına geldiğinde ise Latince, Yunanca, Almanca, Rusça, İbranice, Türkçe, Fransızca ve Ermenice olmak üzere sekiz farklı dili akıcı bir şekilde konuşabiliyor, hatta öğrendiği bu dillerden yararlanarak kendi icat ettiği Vendergood adlı bir dili bile geliştirmişti. Bu yetenek, sıradışı bir zeka potansiyelinin ilk işaretleriydi

William yatarken Anne ve babası ona peri masalları okumak yerine gezegenler hakkında bilgi edinmesine yardımcı olacak Yunan mitlerini okudular. Onlar için heran öğrenmek için bir fırsattı. William’ ın oyuncaklarla oynamaya ne zamanı vardı ne de ilgisi. Hiçbir zaman okulda arkadaşlarıyla oynamadı, spor yapmadı ve oyun oynamadı. Zaten babasıda bu uğraşları aptalca ve gereksiz görüyordu. Arkadaşlarıyla oynadığında ise köpekle korkutuluyor ve bu nedenle ömrü boyunca köpeklerden korkmasının nedeni bu olduğu düşünülmektedir.

William ilkokulu bir yıldan kısa bir sürede, liseyi ise altı haftada bitirdi ve William 11 yaşına geldiğinde ise Harvard Üniversitesi’ne girdi. Dünya onu mucize çocuk olarak tanımaya başladı. Henüz çocuk yaşta, dördüncü boyut üzerine verdiği bir ders ile akademik çevreleri şaşırtmıştı. Harvard’daki bir matematik profesörü onu geleceğin büyük bir matematikçisi olacağını söyledi. Ama bu hiç bir zaman gerçek olmayacaktı. Çünkü bu beklentiler ve ona yüklenen misyonlar onun üzerinde baskı oluşturdu, ve bu baskı onun hayatını bambaşka bir yola sürükleyecekti. 

Tek eğlencesi babası onu kütüphanelere, müzelere, parklara ve hayvanat bahçelerine götürürken bindiği tramvaydı. 20 yaşına geldiğinde 1.600 tramvay transferi yapmıştı. 

William’ın ebeveynleri, onun eğitimi konusunda aşırı derecede ısrarcıydı. Babası Boris, çocukların zihinsel olarak doğru bir yönde eğitilmelerinin önemini vurgulardı. Bu nedenle yaşıtlarından daha büyük sorumluluk yüklemeyi asla dert etmezdi. 

William’ın Harvard’daki yılları, medya tarafından sürekli olarak göz önünde bulundurulan bir genç dahinin dramatik hikayesiydi. Gazeteler onu “Her şeyi bilen çocuk” olarak adlandırıyor, her hareketini dikkatle takip ediyordu. Ancak, bu ilgi William’ın sosyal hayattan iyice izole olmasına yol açtı. Yaşıtlarıyla arasındaki yıllık fark ve akademik başarılar, onun bir “normal” olmaktan uzaklaşmasına neden olmuştu. Harvard’daki öğrenciler onu “garip” buluyor, sosyal becerileri yetersiz olduğu için onu dışlıyorlardı. Zaten Harvard’ taki öğrenciler onun yaşıtları dahi değildi. Belki de çoğunun çocuğunundan dahi küçük yaştaydı.

Harvard’dan mezun olduktan sonra William, gazetecilere “mükemmel bir hayat yaşamak istiyorum” demişti. Ancak bu da olmayacaktı.

William’ ın mükemmel hayat dediği şey aslında onun inziva içinde geçecek bir yaşam olarak tanımlanmıştı. William, kalabalıkları ve yoğun ilginin getirdiği baskıyı sevmiyordu. 

William daha sonra kendinin hayali olan bir toplumu anlatmak için bir kitap kaleme aldı. Bu kitabın ismi Hesperia’nın Anayasası’ ydı. Bu kitap hayali bir toplum için tasarlanmış bir anayasa metnidir. Sidis, bu anayasayı kendi ütopik vizyonunu yansıtmak ve ideal bir toplum düzeni oluşturmak amacıyla yazmıştı. Bu kitapta;

Anayasa, doğrudan demokrasiye dayalı bir yönetim biçimini öngörür ve merkezi otoriteyi minimum seviyede tutmayı amaçlar. Hesperia’nın yönetiminde güç, halkın elinde bulunur ve doğrudan halk oylamalarıyla kararlar alınır. Ancak oylamaya katılacak kişiler bir zeka testinden geçirilir. Zeka puanı düşük olanları bu oylamalara katılamaz. 

William’in tasarladığı anayasa, bireysel özgürlüklerin korunmasını ve devletin, bireylerin yaşamlarına olabildiğince az müdahale etmesini öncelik olarak belirler. Bunun ilk adımı olarak evlilikler yasaklanıp çok eşlilik yasal hale getirilmesidir. Geleneksel aile yapısı tamamen yok edilmeli, çocuklar anne ve babaları tarafından yetiştirilmeyip, erkek çocuklar erkek koruyuculara, kız çocuklar ise kadın koruyuculara emanet edilir. Bu uygulama, çocukların bağımsız ve topluma daha iyi uyum sağlayan bireyler olarak yetişmeleri için gerekli olduğunu söyler. 

Hesperia’nın Anayasası, klasik anayasa anlayışından farklı olarak devletin ve toplumun işleyişini tamamen değiştirecek radikal yaklaşımlar içerir. 

William harvard üniversitesinden ayrıldıktan sonra Houstondaki Rice Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı, ancak burada da sosyal uyumsuzluklar yaşadığından üniversiteye uyum sağlayamadı. Burada kızlar şaka olsun diye ona aşıkmış gibi davrandılar. ve defalarca buna benzer alaycı tutumlara maruz kaldı. Sonunda 1916 yılının sonbaharında Harvard Hukuk Fakültesine kayıt oldu. Burada da uyum sağlayamadı ve buradanda ayrıldı. 

Bunun üzerine annesi Sarah büyük tepki gösterdi. Oğlunun birinci dünya savaşına katılmak için okullu bıraktığını söylüyordu. Ancak William askere alınmayı reddetmişti. Hatta Birinci Dünya savaşını sona erdiren 1918 ateşkesi olmasaydı hapse dahi girecekti. Bu dönem annesiyle büyük bir çatışma içerisine girdi ve sonunda Annesi Sarah’nın baskıcı tavrı ve babasının onu sürekli olarak yüksek beklentilere sürükleyen eğitim anlayışı, William’ın hayatının geri kalanında ailesiyle hiçbir zaman barışamamasına yol açtı.

Politika konusunda son derece tutkulu biri olan William genç yaşta sosyalist harekete katılarak politik aktivizmde bulundu ve I. Dünya Savaşı karşıtı bir tutum sergiledi. Bu süreçtede hapishaneye düştü ve burada Boston’ da büyüyen 20 yaşında İrlandalı bir kız olan Martha Foley ile tanıştı ve ona aşık oldu. Ancak aşkı karşılık bulamadı, Martha Foley William’ a “HARVARDIN’ IN ÇOCUĞU WİLLİAM, ASLA EVLENMEYECEĞİME YEMİN EDERİM, BU SAĞLAM MEŞE ALTINDA BEKARLIK SÖZÜ VERİRİM” demişti.  William bu durumu hayatını yöneten 154 kuralına bağlamış ve bu kuralları nedeniylede hiç bir kadının onu çekemeyeceğine inanarak, bu hayal kırıklığı yaşamıştı. Bu durum William’ın ruhsal durumunu daha da kötüleştirdi. William ölene kadar cebinde Martha’ nın yani aşık olduğunun kadının fotoğrafını taşıdı. Martha ise daha sonra bir yazarla evlendi ve story adlı edebiyat dergisini kurmasıyla ün kazandı. Martha bu yayınlarında William ‘ dan tek bir satırda söz etti. “Bana kur yapan ilk çocuk olan ünlü ve trajik dahi” diye onu nitelendirdi.

William’ın akademik çalışmaları çoğunlukla göz ardı edildi. William’ın 1925 yılında yayınladığı “The Animate and the Inanimate” adlı eser, ikinci termodinamik yasasına meydan okuyan spekülatif bir çalışmaydı. Bu kitap, evrenin işleyişi hakkında yeni ve alışılmadık fikirler sunmaktaydı. Bilim dünyasında yaygın olarak kabul edilen bir yasa var: ikinci termodinamik yasası. Bu yasa, evrendeki enerji zamanla eşit şekilde dağılacak ve sonunda her şey durağan hale gelecek, yani hareket ve yaşam sona erecek, diyor. Bu duruma “ısı ölümü” denmektedir.

Sidis ise bu fikre meydan okuyor ve diyor ki: “Belki evrenin işleyişi düşündüğümüz kadar basit değil.” Ona göre, canlılar (insanlar, hayvanlar, bitkiler) aslında evrendeki bu dağılmaya ve düzensizliğe karşı koyabilir. Yani, yaşamın evrenin düzenini koruyabilme veya enerjiyi daha farklı bir şekilde kullanabilme yeteneği olabilir.

Bir örnekle açıklarsak: Bir topun merdivenlerden aşağı yuvarlandığını düşünün. Normalde, enerji nedeniyle hep aşağı gider, ama William “Ya bu hareketin tam tersini yapabilsek, topu yukarıya doğru çıkarabilsek?” diye soruyor. Canlıların, enerjiyi farklı bir şekilde kullanarak sanki bu “tersine” hareketi gerçekleştirme gücü olabileceğini savunuyor.

Kitabın amacı, evrenin nasıl işlediği ve yaşamın bu süreçte nasıl bir rol oynadığı konusunda daha derin düşünmeye teşvik etmek. 

Ancak bu eser, döneminin bilim dünyasında yankı uyandırmadı ve büyük ölçüde görmezden gelindi. William, bu aşamadan sonra yazmayı bıraktı. Zekasını toplumdan gizlemeyi tercih etti; basit işler yaparak geçinmeye çalıştı ve sık sık iş değiştiriyordu. Onu tanıyan insanlar dehasını fark ettiğinde, hemen bir başka iş arıyordu. İşlerinde ve iş arkadaşından dehasını saklıyordu. Yüksek maaşlı işleri kabul etmiyor ve dehasını kullanacağı işlerde çalışmıyordu. Hatta bir demiryolu şirketi ona büyük miktarlarda paralar ödeyerek işe almak ve yaşanan teknik sorunların çözülmesi için fikirlerini duymak için onu işe almaya çalıştı.  Daha sonra görevlilerden biri onu ağlarken buldu. William görevliye matematik yapma düşüncesine dahi dayanamadığını söyledi.  Daha sonra bir dişçi onun matematik bilgisinden yararlanmak için bugünün parasıyla 55 bin dolar teklif etti. Bu sorunu çözmek William’ ın en fazla iki saatini alırdı. Ama bunuda reddeti. Matematikten tamamen soğumuştu ve herhangi bir yüksek entelektüel çalışmayı yapmak istemiyordu.

Teyzesine, ayakkabı bağlarını bağlamananın kendisine hiç öğretilmediğini söyledi. Gezegenleri, en zorlu matematik sorularını çözebiliyordu ama yaşamda tutunmak için gerekli olan temele becerilerden yoksun olduğunu söylüyordu. Daha sonra bu temel yaşam becerileri öğretilmeye çalışıldaysada bunu öğretmeyi kimse başaramadı. Taraş olmuyordu, yıpranmış bir şapka takıyordu. Banyo yapmıyordu bu nedenle şiddetli kötü kokular yayıyordu. Daha sonra babası felç geçirip öldüğünde ise cenazeye dahi katılmadı. Annesini görme bir yana ismini daha duymaya tahammül edemiyordu. William’ ailesine olan nefreti gün geçtikçe arttı. Bu nedenle asla bir araya bir daha gelmedi ve barışmadı. Ancak ailesi diğer çocuğuna William’ a yapıldığı gibi aynı baskıyı yapmadılar. William’ ın kız kardeşi daha özgür büyüd ve William’ ın yardımlarıyla okuyabildi. William ise boston’ a yerleşerek ne kadar vasıfsız iş varsa onda çalışmaya devam etti. Ancak medya onun alt düzey işlerde çalıştığını öğrendiğinde bunu manşey yaptı. Bostonda günlük bir gazete yer alan pekde gurur verici olmayan bir makale onun hakkında şöyle yazmıştı; 

Şimdi 39 yaşında William j. sidi, bir zamanlar bir grup seçkin bilim insanı tarafından, Einstein kadar büyük ve onun kadar parlak potansiyellere sahip, bilim alanında gelecek vaat eden bir yenilikçi olarak ilan edilmişti. Ancak dün bir yazarımız onu son beş yıldır tanınmadan, söylenmeden ve umursamadan yaşadığı duvarları kağıtlarla kapı ve karanlık küçük bir odada buldu.

Artık sağlığı bozulmaya başlamıştı. Aşırı kiloluydu ve yüksek tansiyonu vardı. Sonrasında felç oldu. Üstelik babasından olan felcin aynısını yaşıyordu. 17 Temmuz 1944 yılında William zattüreye yol açan beyin kanamasından 46 yaşında öldü. Ölümünden sonra babasının yanına gömüldü. 

William ebeveynleri onu çok mu ileri götürdü? Birçok kişi buna karşı gelsede dahi denen romantik lanetin etkisinin kurbanı olduğunu, halkın düşüncesiz zulmünün kurbanıydı. 

Artık bildiğimiz gibi erken başarı, tatmin edici ve başarılı bir yaşamı garanti etmiyor. Eğer William farklı bir yetişme tarzına sahip olsaydı hayatının sonucu tamamen farklı olabilirdi. Onun trajedisi, büyük bir zekanın yalnızlık ve anlam arayışı içinde kaybolabileceğinin bir kanıtıydı.

Bilalhan Çağatay

Kitaplarıma Ulaşmak için TIKLAYINIZ.

Yeni Kitabım olan “ZİHİN MÜHENDİSLİĞİ – Tüm NLP ve Koçluk Teknikleri” kitabıma buradan indirimli olarak ulaşabilirsiniz.

Share this content:


Ucretsizegitimal sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın

Ucretsizegitimal sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin