Bu yazıyı video olarak izleyebilirsiniz. İzlemek için TIKLAYIN.
Lucifer, Hristiyan mitolojisine göre Tanrı’nın en sevdiği melekti. Fakat Tanrı’nın otoritesini sorguladığı ve diğer melekleri Tanrıya karşı kışkırtmaya çalıştığı için cehenneme gönderilerek cezalandırıldı. Böylece baş melekten şeytana dönüşen Lucifer’in hikayesi, insan karakterindeki dönüşümler üzerine birçok metaforik soruya kapı aralar.
İşte bu metafor, Zimbardo’nun “Lucifer Etkisi” kitabına ve araştırmalarına ilham verdi. “İyi insanlar nasıl kötüye dönüşebilir?” sorusunu sordurdu. Stanford Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Zimbardo “Lucifer Etkisi” kitabında ele aldığı temel bir sorudur bu soru…
Zimbardo, insan doğasının karanlık yönlerini araştıran bir psikoloji profesörü olarak, sıradan hatta iyi insanların nasıl kötü eylemlere karışabileceğini araştırdı. Bu yazı, sıradan insanların nasıl kötüye dönüşebileceğini ve bunun arkasındaki bilimsel gerçekleri keşfetmenizi sağlayacaktır.
Atasözlerimizden biri olan bana arkadaşlarını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. sözü aslında birçok şeyin cevabıdır. Gençler uyum sağlamakta zorlanırlar, aynı kıyafetleri giyerler, aynı şarkıları dinlerler, aynı şekilde konuşurlar… Bunların tamamı aslında arkadaş grupları tarafından kabul görmek adına yapılan şeylerdir. Ancak yetişkinlerde bundan farklı değildir.
Onlarda bir gruba katılır, aynı ilgi alanlarına sahip insanları ararlar ve belirli kıyafet kurallarına uyum sağlama eğilimindedirler. Hatta aynı sosyo ekonomik statü gruplarının arasında olmak isterler. Bu gruplar zaman içerisinde katılımcılarının tamamına istemediği veya akla uygun olmayan şeyler yaptırır. İnsan ise bunu neden yaptığını fark etmeden, bilmeden, hiç bir açıklaması olmadan yaptığını eylemden çok sonraları fark eder.
Zimbardo liderliğinde Stanford Hapishane Deneyi yapılır. Bu deneyde insan dönüşümünün nasıl gerçekleşebileceğini gözler önüne seren en çarpıcı çalışmalardan biridir. Bu deneyde, üniversite öğrencileri rastgele mahkum ve gardiyan olarak iki gruba ayrıldı. Deneyin başında sıradan olan bu gençler, kısa süre içinde rollerine kendilerini o kadar kaptırdılar ki, gardiyanlar mahkumlara karşı acımasızca davranmaya, onları aşağılamaya ve şiddet uygulamaya başladı. Deney, 14 gün sürmesi planlanmış iken sadece 5 gün sonra, durumun kontrolden çıkması nedeniyle deney sonlandırıldı. Bu deney, insan doğasının ne kadar esnek ve değişime açık olduğunu gözler önüne serdi.
Zimbardo, kötü davranışların sadece bireysel karakter veya kişilik özelliklerinden kaynaklanmadığını, bunun yanında dışsal durumların ve sistemin de büyük bir etkisi olduğunu savunur. Bazen kötü bir ortam, kötü bir yönetim, bencil yaklaşımlı kararlar dahi iyi insanları kötü davranışlara sürükleyebilir.
Bu, “çürük elmalar” kadar elmaların içine konduğu “çürük fıçıların” da olduğunu kabul etmeliyiz. Belki de çürük fıçı yapılacıların da olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. İnsanların ait olma ihtiyacı, kabul görme arzusu ve grup normlarına uyma isteği gibi sosyal baskılar nedeniyle de kendi inançlarını sorgulamadan bile kötü davranışlarda bulunabilirler.
Hannah Arendt’in “Kötülüğün Banalliği” kavramı, sıradan insanların nasıl kötülük yapabileceğini açıklar. Arendt’e göre, kötülüğün sıradanlaşması, insanların düşünmeden, sadece emirleri yerine getirmeleriyle gerçekleşir.
Kadına şiddet diye bahsedilen konular her geçen gün her yerde karşımıza çıkarken, bu şiddeti uygulayanların artık sıradan bir olaymış gibi algılanması bu davranışı tetikleyen bir durum oluşturmaktadır. Bu noktada, bireysel sorumluluk ve etik değerlerin rolü kritik hale gelir.
Her birimiz karşılaştığımız ahlaki seçimlerde iyi ya da kötü olma potansiyelimiz vardır. Yani bir insan hem melek hemde şeytan olabilme eğilimine sahiptir.
İkisini de içinde barındıran insan uygun ortam, koşullar ve şartlar oluştuğunda şeytana kolaylıkla dönüşebilir. Aslında şeytanı insanın içinde tutan şey inançlar, sosyal normları, daha güçlü bir yapının cezalandırma davranışıdır. Eğer bunlar ortadan kalkarsa ve insanın kalbinde şeytan fırsat kolluyorsa insanın şeytani bir varlığa dönüşmesi mümkündür.
Zimbardo, insan doğasının sadece kötü olma potansiyelini değil, aynı zamanda kahramanlık yapma potansiyelini de vurgular. Herkesin hayatında, kötüye karşı durup doğru olanı yapma fırsatı gelir. Bu kahramanlık, çoğu zaman sıradan insanların, olağanüstü durumlarda yaptıkları sıradışı davranışlarla ortaya çıkar. Kahraman olmak, çoğu zaman kötülüğe karşı bir duruş sergilemektir.
Zimbardo’nun dediği gibi, iyi ile kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinde yer alır. Sizce bir kişinin davranışları, sadece kendi karakterinden mi kaynaklanır yoksa sistemin etkisiyle mi şekillenir? Peki ya siz, farklı bir rol üstlendiğinizde yine aynı kişi olarak kalabilir misiniz? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın ve bu konu üzerine neler düşündüğünüzü tartışalım.
Bunu paylaş:
Ucretsizegitimal sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.